"Bal Şifadır"
Balın, fizyolojik özellikleri ve kullanımı konusunda, çok fazla literatür bulunmaktadır. Bal, doğal enerji kaynağıdır. Bu nedenle; çocuklar, yaşlılar, sporcular, hasta ve düşkünlerle birlikte, sağlıklı insanlar da balı, severek tüketmektedir.
Ünlü dağcı Sir Edraund Hillary, sportif verim gücünü, düzenli olarak bal tüketimi ile desteklemiştir. 1953 ilkbaharında Everest dağına ilk çıkışında, yanında 2,5 kg'lık bal götürmüştü. 1964 yılında Tokyo'da olimpik oyunlara katılan Alman takımı, düzenli olarak balla besleniyordu. Tıbbî danışman Prof. Nöcker, balı, sporcular için güç besini olarak tavsiye etmiştir.
Bal, kemiklerde, kalsiyumun, kemiğe bağlanmasını artırmaktadır. İştah artırmakta, enerji ve direnç kazandırmaktadır. Balın, besin değeri ve insana şifa olmasının yanısıra; olağanüstü bir özelliği de antimikrobiyal etkenliğidir. 1992'de yayımlanan "Bee World" dergisinde, balın, antimikrobiyal aktivitesi ile ilgili bir makalede; Kur'an'daki "bal insanlar için şifadır" ayeti verilmiş; doğa üstü olan bu gıdanın, insanlar için şifa olduğu kaydedilmiştir.
BAL: TARİHİ BİR ŞİFA VERİCİDİR
Bugün yara tedavisindeki önemi, daha yeni anlaşılmasına rağmen; ortaçağda, yara ve yanıkların bal ile tedavi edilmesi, kulak iltihabında; kulağa balın akıtılması, difteri vakalarında; çocukların ağız ve boğazlarına içten balın sürülmesi ilginçtir. Yine yakın zamanda uzmanların, öksürük için tavsiye ettiği balın, Nijerya yerlileri, tarafından öksürük kesici olarak kullanılageldiği bir gerçektir.
İnsana etki eden çoğu mikroorganizma, balda yaşamını sürdürememektedir. Bal, temas ettiği mikroorganizmaları öldürdüğü gibi, kendisinde de barındırmamaktadır. Postum'da, Mısır piramitlerinde, MÖ 6'da bulunan çömleklerdeki balların biraz katılaşmakla beraber; bozulmaması, balda mikroorganizmaların yaşayamadığının, tarihi bir kanıtıdır.
Tıbbi literatürde, İngiliz ve Amerikan hastanelerinde, birinci sınıf mikrop öldürücü olarak bal kullanılmaktadır. Almanya'da, yara ve soğuk algınlıklarından kaynaklanan hastalıklarda, bal kullanılmaktadır. Alman Dr. Zaiss, mikrop öldürücü olarak balı, tentürdiyota tercih ettiğini söylemektedir. Bal, yaraların ve enfeksiyonların tedavisinde 1981 yılında Dünya Sağlık Formu tarafından da önerilmiştir. "Pharmaceutical Journal"da (Eczacılık Dergisi, 1982), balın; apse, çıban, göz yangıları, ishal, üriner sistem enfeksiyonları, dizanteri etkeni, deri ve ağız içi enfeksiyonlarında, antimikrobiyal etkisi rapor edilmiştir.
BAL: ANTİMİKROBİYAL, BOZULMAZ İLAÇ-GIDA
Açık iltihaplı yaralarda, balın oldukça iyileştirici etkisi vardır. Rus doktorlar, balın bu etki-
sinden çokça istifade etmişlerdir. Bal, içindeki bakterileri engelleyici inhibitörler sayesin-
de, kirlenmiş yaraların üzerine sürülmesiyle, lokal temizlik ve iyileşme sağlar.
Balın, çeşitli hastalıkları tedavi edici özelliğini kanıtlamak amacıyla birçok araştırma yapıl-
mıştır. Bunlardan birisi de, 1991'de King Suud Üniversitesi'nin yaptığı araştırmadır. Bu
çalışmanın sonucunda, gastrit ve onikiparmakbağırsağı ülserine, alternati f bir tedavi ola-
rak balın, tek başına veya antimikrobiyal uygun bir ajanla kullanılması önerilmiştir.
Farklı bal tiplerinin, antimikrobiyal etkileri arasında da önemli farklar vardır. Bitki kaynakları farklı olan ballarda görülen asidik değişim, ozmolarite, H2O2 ve diğer bileşenlerde belli oranda farklılık olmaktadır. Lavanta, karahindiba, balçiği, ve kolza balları, yüksek antimikrobiyal aktiviteye sahipken; orman gülü, okaliptus ve portakal, nispeten düşük aktivite göstermektedir.
Tropikal ve yarı tropikal bölgelerde Meliponinae alt familyasına ait, Melipona ve Trigona cinsi iğnesiz balarılarının üretmiş oldukları balların da, iyileştirici özelliklere sahip oldukları tespit edilmiştir. Trigona spp. ait iğnesiz balarılarının üretmiş oldukları ballar, genellikle yüksek derecede iyileştirici ürünler olarak değerlendirilmektedir. Etiyopya'da, onlarca hastalığa karşı ilaç olarak kullanılmaktadır. Bu arıların balları; mide rahatsızlıklarının tedavisinde, bademcik iltihabında, öksürük, boğaz ağrısı, mide ve bağırsak ülserlerinde, üşütmede, ağız hastalıklarında, sümüksü yapılarda ve yara pansumanlarında, yaygın olarak kullanılmaktadır.
ARI ÜRÜNLERİ: ALTERNATİF TEDAVİ
Bal, binlerce yıldır, bakteriyel enfeksiyonlara ve gastrointestinal hastalıklara karşı, tıbbi olarak kullanılmaktadır. Günümüzde ise bunun yerini antibiyotikler almıştır. Ancak antibiyotiklerin devamlı olarak kullanımı, bakterilerin antibiyotiklere karşı direnci geliştirmelerine sebep olmuştur. Ayrıca ciddi anlamda yan tesirleri söz konusudur. Antibiyotiklerin bu yan tesirleri yahut zararları, bazen yıllar sonra anlaşılabilmektedir.
Arı ürünleri ile tedavi(apiterapi) gibi alternatif tedavi yöntemleri, giderek önem kazanmaktadır. Günümüzde doğaya dönüş ihtiyacı, bu durumu olumlu yönde etkilemektedir. Arıların ürettikleri ürünlerin, gıda ve sağlığa katkısı, balın tıbbi kullanımını yeniden canlandırmaktadır. Bu nedenle, son yıllardaki araştırmaların çoğu, bitkiler ve aromaterapik ürünler üzerine yoğunlaşmıştır.
Balın antibakteriyel aktivitesi; sahip olduğu osmotik etkiye, asiditesine, enzimatik reaksiyon sonucu oluşan; hidrojen peroksite ve fitokimyasal faktörlere bağlanmaktadır.
OSMOTİK ETKİ
Balın ozmotik etkisi, sıvıyı yara dokusunun içinden çektiği için, dokuların dehidratasyonuna(su kaybına) neden olmamasıdır. Böylelikle bal, pansumanın altında sulandırılmış bal filmi oluşturur. Bu da pansumanın, yara yatağına yapışmasına engel olur. Pansuman değişimi esnasında, yeni oluşmuş dokuda, herhangi bir sulanma ve ağrı söz konusu olmaz.
ASİDİTE
Bal, tipik olarak asidik yapıdadır. pH'ı 3.2-4.5 arasındadır. Sulandırılmamış baldaki asidite,
önemli bir antibakteriyel faktördür. Ancak bal sulandırılırsa, özellikle de vücutsıvıları tara-
fından sulandırılırsa, pH o kadar düşük olmayacak ve balın asiditesi birkaç bakteri türüne
karşı etkili olmayacaktır. Ancak pH derecesi, 3.2 ile 4.5 arasında olduğundan bal, karakter-
istik olarak az miktarda asidiktir. Bu türlerin gelişmesi için en iyi pH derecesi, 7.2 ve 7.4'tür.
Escherichia coli, 4.3; Salmonella sp. 4.0; Pseudomonasaeruginosa, 4.4; Streptococcus pyog-
enes, 4.5, bunlar iltihaba neden olan bazı türler için gerekli minimum pH değerleridir. Bun-
dan dolayı seyreltilmemiş balın asiditesi, anti bakteriyel etki için önemli bir faktördür.
HİDROJEN PEROKSİT
Balın içindeki temel antibakteriyel etkinin, balda enzimatik reaksiyon sonucu ortaya çıkan
hidrojen peroksite bağlı olduğu bulunmuştur. Glukoz oksidaz enzimi ,arının hypopharyn-
geal bezi tarafından üretilir ve nektar içine salgılanır. Bu enzim, nektardan balın oluşumuna yardım etmektedir.
Hidrojen peroksit ve asidite, balın korunmasını sağlar. Bu da balın dayanıklılığını devam ettirmesine yardımcı olur. Üretilen hidrojen peroksit, balın olgunlaşması sırasındaki sterilize etkisini gösterir. Bal sulandırıldığında, hidrojen peroksit düzeyinde bir artış görülmektedir.
ANTİMİKROBİYAL-ANTİBAKTERİYEL ETKİSİ
Balın; antimikrobiyal ve antioksidan aktiviteleri, yüksek viskozitesi, bağışıklık sistemini uyarması, anti-enflamatuar gibi olumlu etkileri vardır. Organizmaya dıştan uygulanıp; hava alması engellendiğinde; yara ve yanıkların iyileşmesini hızlandırmaktadır. Antibiyotiklere karşı dirençli olduğu bilinen Staphylococcus aureus(MRSA) bakterisinin, bal içerisinde yıkımlandığı tespit edilmiştir. Yapısının % 80'ini fruktoz ve glikozun oluşturduğu balların, 21 çeşit bakteriye ve özellikle Escherichia coli, Staphylococcus aureus, Klebsiella pneumoniae ve Pseudomonas aeruginosa'ya karşı inhibe edici etkisi bulunuyor. Glukoz ve fruktoz oranının, % 40'a kadar düşürülmesi ile Gram pozitif ve Gram negatif birçok bakteriye (Escherichia coli, Salmonella gibi), inhibe edici etkisinin devam ettiği ortaya konulmuştur. Bir diğer çalışma da, balın 7 tip mikroorganizma üzerine katalaz enzimi ile birlikte etkileri araştırılmış. Sonuçta balın, bu bakterilerin gelişmesini yavaşlattığı; özellikle Bacillus cereus'un üremesini tamamen durdurduğu ve bazılarının üremesini % 25 oranında engellediği tespit edilmiştir. Weston ve arkadaşlarının yaptıkları çalışma da, balın antimikrobiyal etkisini; yapısında bulunan benzoik asit, sinamik asit ve flavonoidlerle sağladığı bu kimyasal bileşenlerin, antibiyotik etkisine sahip olduğu tespit edilmiştir.
ANTİOKSİDAN OLARAK: BAL
Balın bir diğer özelliği de antioksidan etkisidir. Bu etki sayesinde insanları, oksidatif olaylar sonucunda ortaya çıkan bir takım rahatsızlıklara; özellikle kansere, kardiyovasküler kollapsa ve şeker hastalığına karşı koruduğu bildirilmektedir. Balın antioksidan etkisi, yapısında bulundurduğu tokoferol, askorbik asit, flavonoidler ve diğer fenolik– enzim bileşenleriyle(glukoz oksidaz, katalaz, peroksidaz) sağlanmaktadır.
Bir diğer çalışma da, balın hekimlikte mide mukozasını zararlı etkilere karşı korumak ve oksidasyona engel olmak için kullanılan sucralfat ve allopurinol ile aynı etkiye sahip olduğu bildirilmiştir. Waıkato Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, bal yemenin yaşlanmayı geciktirdiği, hafızayı güçlendirdiği ve endişe gibi problemleri ortadan kaldırdığını ortaya koydu. Çalışma 12 ay boyunca labaratuvar ortamında ve fareler üzerinde yapıldı. Bal diyeti uygulanan farelerin, diğerlerine kıyasla daha dinamik olduğu gözlemlendi. Araştırmacılar, bu etkinin nedenini, balın içindeki güçlü antioksidanların vücudu korumasına bağlıyor.
SİNDİRİM SİSTEMİNE ETKİLERİ
Bal, sindirime doğrudan etkili bir madde olup, diğer besinlerinde daha iyi emilmesini ve bunlardan yararlanma düzeyini yükseltir. Bal, karaciğerde glikojen düzeyini yükselterek; metabolik olayların hızlanmasına, detoksik etkisinin artmasına neden olur.
Bal, sindirim sistemi enfeksiyonlarında, kabızlığın giderilmesinde, onikiparmakbağırsağı ülserlerinde ve karaciğer rahatsızlıklarında, yaygın olarak kullanılmaktadır. Bal, ılık su ile içilirse, müshil etkisi gösterir, kabızlığı önler. Soğuk su ile içilirse, ishali durdurur. Kornea ülserinin, saf bal veya vazelin yerine bal ile hazırlanan % 3 lük sulphidine pomadı ile başarılı bir şekilde tedavi edildiği görülmüştür.
Balın antimikrobiyal etkisini destekleyen bir başka örnekte; Alman, H. Lücke'nin(1935); eşit miktarda bal, çavdar unu ve zeytinyağı karışımı ile hazırlanan kremi, günde üç kez kullanarak, inek ve atlarda kangrene dönüşen yaraları tedavi ettiği konusundaki yazılarıdır.
Mide ülserinin etkeni olarak gösterilen Helicobacter pylori'ni inhibe edici(engelleyici) özelliği olduğu ve hastalığın gerilemesinin sağlandığı bildirilmektedir. Soğuk balın; midedeki asit sekresyonunu(salgı) uyarırken, aksine sıcak balın, asit sekresyonunu(salgı) engelleyici olduğu; midede yüksek asidite sonucunda, ülserleşmenin ortaya çıkmasına engel olduğu bildirilmektedir. Bunların yanısıra; asidoza engel olması, yağ sinidirimini kolaylaştırması, istah açması, barsak hareketlerini düzenlemesi bakımından balın, sindirim sistemi üzerinde olumlu etkileri bulunmaktadır.
Mahgoup ve arkadaşları, deneysel olarak 4 gün boyunca kolitli farelere, bal verip, sonrasında alınan biyopsi örneklerinin biyokimyasal ve histopatolojik incelemelerinde, balın, kolitte gözlenen asetik asit indirgemesine karşı etkili olduğunu ve kolitteki yıkımın azaldığını saptamışlardır.
SOLUNUM SİSTEMİNE ETKİLERİ
Özellikle çam balı, sindirim sistemi rahatsızlıklarında; okaliptüs balı ise, solunum sistemi
rahatsızlıklarında daha etkilidir. Bal, karasal iklime sahip ve güniçi sıcaklık farkının fazla
olduğu bölgelerde; soğuğa ve soğuk algınlığına karşı, ağız, boğaz ve bronşlardaki rahat
sızlıklarda, doğal bir ilaç olarak kullanılmaktadır. Bu özellikler, balın antimikrobiyel etkisi-
nin yanı sıra, baldaki fruktozun, doku ve kasları yumuşatıcı-gevşetici özelliğinden kaynak-
lanmaktadır.
Araştırmayı yapan Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi doktorlarından Ian Paul ve
arkadaşları; balın, öksürük ilacı verilmesi ya da hiç tedavi yoluna gidilmemesiyle karşılaş-
tırılınca, en iyi seçenek olduğunu belirtti. Araştırmacılar, balın, tahriş olmuş boğazı kaplayarak yumuşattığını; çocuklara yatmadan önce verilecek bir tatlı kaşığı balın, öksürüğü
hafifleteceğini belirtiyorlar.
GÖZ HASTALIKLARINA ETKİSİ
Balın, özellikle gözün irinli akıntısında, mikrobiyal kornea ülserlerinde, blepharitis, kataral konjuktivit ve kornea enfeksiyonlarında, tedavi amaçlı kullanılabileceği bildirilmiştir. Ayrıca balın, topikal olarak hiperozmotik ajan şeklinde göz bölgesine sürülerek; anteriör ve posteriör ışın tedavisi ile birlikte kullanılmasının, korneal ödem rahatsızlıklarına iyi geldiği bildirilmiştir.
DİŞ VE DERİ HASTALIKLARINI ÖNLEYİCİ ETKİSİ
Yapılan çalışmalarda balın, özellikle periodontal hastalıklara, ağız ülserlerine ve diğer birçok ağız problemlerine iyi geldiği tespit edilmiştir. Amerikan Dental Araştırmalar Birliği tarafından Chicago'da (Illinois) düzenlenen "Oral Sağlık İçinYararlı Yiyecekler" konulu sempozyumda; balın, diş çürümesini önlediği açıklanmıştır. 20 yıl bal üzerinde araştırma yapan, Yeni Zelenda Waikata Üniversitesi Bal Araştırma Ünitesinde çalışan, Biyokimya Prof. Dr. Peter Molan; diş çürüğünden sorumlu bakterilerden; Streptococcus mitis, Streptococcus sabrinus ve Lactobacillus casii'nin ürettikleri asit miktarını, balın önemli ölçüde azalttığını belirtmiştir.
A. Alcaraz ve J. Kelly çalışmalarında; bacaklarda mikrobiyal enfeksiyon sonucu meydana gelen ülserlere karşı balın etkili olduğunu tespit etmiştir. Etki mekanizmasının, balın, bakterilerin ortamda üreme ve gelişmesini engellemesi ile gerçekleştirdiğini bildirmiştir.
SİNİR SİSTEMİNE ETKİSİ
Balın, sinir sistemi üzerine en büyük etkisi, sedatif ve antidepresan özelliğinden kaynaklanmaktadır. Araştırmalar sonucunda, balın; agresifliğe, depresyona, baş ağrısına, uyku problemlerine iyi geldiği, insanı sakinleştirdiği tespit edilmiştir.
KANSER VE TÜMÖR HÜCRELERİNE ETKİSİ
Balın yapısında bulunan 5-floracil ve siklofosfamid'in, laboratuvar farelerinin beyin tümör hücrelerine antimetastazik etkisi saptanmıştır. Bir çalışmada, kekik balının, maymun böbrek hücrelerinden izole edilen Rubella virus üzerine etkisi ve gelişme gösteren tümörler üzerine topikal olarak uygulandığında, tümörün gelişmesini yavaşlattığı tespit edilmiştir.
İstanbul Üniversitesi'nden Dr. İsmail Hamzaoğlu ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, deney farelerinde oluşturulan yaralara, tümör implantasyonları yapıldıktan sonra, tümördeki gelişme incelenip, gelişme gösteren tümörlerin üzerine sürülen balın, tümör gelişimine karşı yavaşlatıcı etki gösterdiği görülmüştür. Ayrıca balın, sahip olduğu antimutajenik etki sayesinde, Trp-p-1 karsinojenik hücrelerin gelişmesine engel olup, yavaşlattığı bildirilmiştir. Yapılan bir diğer çalışmada, balın, hazırlanan % 6-122'lik solüsyonlar halinde, hastalıklı doku içerisine veya oral olarak uygulanmasının, idrar kesesi kanserine karşı olumlu etkileri; özellikle T-24, MBT-2, RT- 4, 253-J tümör hücrelerinin büyümesini yavaşlattığı bildirilmiştir.
BAL: YARALARDA İYİLEŞTİRİCİ
Bal, günümüzde de halk arasında sıklıkla kullanılmaktadır. Kullanımı, çok sonraları, sağlık
mesleğinde çalışanlar tarafından özellikle yaraları sarmada "yeniden keşfedildi". Bal, genel
olarak yaralarda iltihabın hızlı bir şekilde iyileşmesini sağlıyor. Her bal, şeker içeriğinden
dolayı, yaralardaki iltihabı yok etme yetisine sahiptir.
Mikrobiyoloji alanında çalışmalar, çeşitli balların anti bakteriyel tedavi etkinliğinde, 100
kattan daha fazla fark olduğunu göstermektedir. Balın iltihaplanmaya karşı etkisi, yeni kıl-
cal damarların gelişiminekatkısı ve yaraların kapanmasını sağlayan özel taneciklerin, doku
ve epitelyum hücre oluşturması üzerindeki etkisi, klinik ve histoloji alanındaki çalışmalarda gözlenmiştir. Bu etkileri yapan
bileşenler tam olarak tespit edilemedi ancak iltihaplanmaya karşı olan etkisinin, içindeki antioksidan maddelerin seviyesinden kaynaklandığı varsayılıyor. Balın içindeki hidrojen peroksit üreten enzim, ısı ve ışığa maruz kalınca yok olduğu için, pastörize edilmemiş bal kullanılmalıdır. Ve ışık almayan, serin bir yerde saklanmalıdır. Eğer bal, sıvılaştırılmak amacı ile ısıtılmak isteniyorsa, 37 °C den daha fazla ısıtılmamalıdır.
Bunların yanı sıra, bir yaraya bandajla bal uygulandığında, bandaj sökülürken kirlerin de bandajla birlikte çıktığı, dolayısıyla yaranın temizlendiği belirtilmektedir. Enfeksiyonlu yaralar, özellikle anaerobik bakteriler nedeniyle kötü kokabilmektedirler. Böyle durumlarda balın koku giderici özelliğinden yararlanılmaktadır. Yapılan laboratuvar araştırmaları, balın, Escherichia coli, Staphylococcus aureus ve Salmonella enterica, Ser. typhimurium gibi yaralarda bulunan bakterilere karşı etkili olduğunu göstermiştir.
Bal, antibakteriyel aktivite düzeyi test edildiğinde, 10 kez veya daha fazla sulandırıldığında bile, yarayı enfekte eden bakteri türlerini tamamen engeller. Balın enfeksiyonu temizlemede etken olmasının bir diğer nedeni, bağışıklık sistemi üzerinde aktive edici bir etkiye sahip olmasıdır. Bal, ödem ve ağrıyı azaltarak, kılcal damarlar boyunca dolaşımı hızlandırır, böylelikle oksijenlenme de artar. Yara pH'ının asite dönüştürülmesi, hemoglobinden oksijenin serbest bırakılmasını arttırdığı için, balın asiditesi de, oksijenlenmeye yardım eder.
YANIKLARDA BAL: İYİLEŞTİRİCİ VE ESTETİK ETKİYE SAHİP
Yanıklarda ve enfeksiyonlu yaralarda bal kullanılması, yaraların temiz ve steril hale gelmesini sağlayarak; yaraların daha çabuk kapanmasına sebep olmaktadır. Yaraların balla temizlenmesi, aynı zamanda yara içinin daha net görülmesini ve ameliyat, dikiş vb. tıbbi müdahale durumunda kolaylık sağlamaktadır.
Yaralar, bal uygulayarak tedavi edildiğinde, ölü hücreler kolayca yaradan ayrılmaktadır. Ayrıca yanıklarda oluşan ve kuru olmayan kabuklara da, bal sürülebilmektedir.
Sonuç olarak Balın, doku oluşmasını hızlandırdığı, yara ve yanık izlerini şaşırtıcı biçimde iyileştirip; ortadan kaldırdığı uygulamalarda gözlenmiştir. Yanıklara belli bir süre bal sürüp üzeri kapatıldığında; hızlı ve yarayı kapatıcı etki yaptığı bilinmektedir. Önemli yanıklarda, yarayı kapatıcı, estetik, güzelleştirici etki yapmaktadır.
BALLA YARA VE YANIK TEDAVİSİNDE: BAZI DENEYSEL ARAŞTIRMALAR
Yara tedavisinde, balın etkinliğiyle ilgili detaylı birçok çalışma yapılmıştır.
1) Yeni Zelenda Waikata Üniversitesi, Bal Araştırma Ünitesinde çalışan Biyokimya Prof. Dr. Peter Molan'ın (1998), yaptığı çalışmada; her iki bacağında ülser olan bir grup hastada, ülserlerden birine bal pansumanı, diğerine fibrinolisis ve kalsiyum alginate pansumanı uygulanmış, balla tedavi edilen ülserlerin, daha kısa sürede iyileştiği belirlenmiştir.
2) Prof. Dr. Peter Molan'ın (2001), yaptığı bir diğer çalışma da, geniş ve enfekte abdominal yarası olan bir grup hastanın, yaralarının bir ucuna bal pansumanı; diğer ucuna ise debrisan (hidrokolloid pansuman) uygulanmıştır. Debrisanla iyileşme süresi, 16 gün iken, bal pansumanının iyileşme süresi, 8 gün olarak saptanmıştır.
3) Hintli Prof. Subrahmanyam M(1991)'ın, 52 yanıklı hastayla yaptığı çalışmada, hastalar, iki gruba ayrılmış, birinci gruba bal pansumanı, ikinci gruba ise % 5'lik gümüş sülfadiyazin ile pansuman uygulanmıştır. 15 gün içinde balla tedavi edilen yaraların %87'sinde iyileşme görülürken; gümüş sülfadiyazin ile tedavi edilenlerin %10'unda iyileşme görülmüştür.
4) Dr. Ülkü Yapucu Güneş (2004), İzmir Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü'ndeki doktora
tezinde, bal pansumanı uygulanan "bası ülserleri"nin iyileşme hızının, rivanol+furocin pansuma-
nı uygulanan ülserlere gö-re daha yüksek olduğunu belirlemiştir.
5) Hintli Prof. Subrahmanyam M (1993), yanıkların tedavisinde yaptığı çalışmada; balı, yara iyileş-
tirmede, kullanılan değişik metot ve ajanlarla karşılaştırmıştır.
İkinci derecede yanık bulunan 92 insan üzerinde bir çalışma yapılmış. Bal emdirilmiş gaz bezi uy-
gulanan yaraların, poliüretan film uygulanarak yapılan tedaviden daha erken iyileştiği ve yaralar-
daki enfeksiyonun çok daha az olduğu tespit edilmiştir. Aynı zamanda, bal kullanılan grubun iyi-
leşme süresi daha kısa olmuştur.
Bal sağaltımı uygulanan gruptaki 43 enfekte yaranın 39'u, 7 gün içinde steril hale gelmiştir. Yanık
yaralarında bal ve silversülfodiazin (SSD) ile yapılan sağaltım yöntemleri karşılaştırılmıştır. silver-
sülfodiazin (SSD) grubu ile karşılaştırıldığında, bu sayının oldukça yüksek olduğu görülmüştür.
SSD grubunda, 7 gün içinde 41 hastanınsadece 3'ünde yaranın steril olduğu tespit edilmiştir.
6) Uludağ Üniversitesi, Veteriner Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı'na, değişik zamanlarda, yara şika
yeti ile getirilen 4 kedi ve 2 köpek olmak üzere toplam 6 vakaya, yara sağaltımı amacıyla bal kulla-
nılmıştır.
Bu vakalarda, öncelikle yara çevresinin tıraşı yapılmış ve yara, fizyolojik tuzlu su ile yıkanarak te-
mizlenmiştir. Yaraların boyutları ölçülmüş ve kaydedilmiştir. Bunu takiben yaraya herhangi bir
ilaç uygulaması yapılmaksızın; gaz bezine emdirilmiş olan bal, yara üzerine uygulanarak pan-
suman yapılmıştır. Bu iş için , marketlerde satışa sunulan çiçek balı kullanılmıştır. Pansuman işle-
mi sürecinde, gaz bezi, bal dolu kavanoz içerisine konularak balı tamamen absorbe etmesi sağ-
lanmış ve yara bölgesine uygulanmıştır. Bunun üzerine bilinen rutin pansuman teknikleri uygu-
lanarak, yaranın korunması sağlanmıştır. Olguların, gün aşırı düzenli olarak pansumanları yapı-
larak, sağaltıma devam edilmiştir. Pansumanlar sırasında yara boyutları ölçülmüştür. Yaralar, ta-
mamen iyileşinceye veya enfeksiyon ortadan kalkıncaya kadar bu işleme devam edilmiştir.
Elde edilen sonuçlar değerlendirildiğinde, tüm vakalarda kolaylıkla bulunabilen bir materyal olan balın, yara sağaltımında, alternatif bir materyal olarak kullanılabileceği gözlenmiştir.
7) İngiliz bilim adamları, balın yaraların iyileşme sürecini hızlandırdığını, bilimsel olarak kanıtladılar. Wales Üniversitesi'nde görevli bilim adamı Rose Cooper ve ekibi, balın yaralara sürüldüğünde, dirençli olarak bilinen bakterileri bile öldürdüğünü tespit etti. Balın, yaraların hava almasını engellediğini ve yüksek şeker oranı sayesinde bakterilerin çoğalmasını durdurduğunu belirtiyorlar. Cooper, balın, bakterileri öldürme konusunda, şekerden yapılmış bir macundan üç kat daha etkili olduğunu söyledi.
.
Cooper, balın, hastanelerden alınan staphylococcus bakterisinin çeşitlerinin üremesini de etkili bir şekilde durdurduğunu kaydetti. Bilim adamları, antibiyotik özelliği olan maddenin ne olduğunu ve arıdan mı yoksa nektardan mı bala geçtiğini henüz bilmediklerini ifade ettiler.
8) Malaya Üniversitesi Tıp Fakültesi Moleküler Tıp Bölümü öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusoff, balın, antibakteriyel özelliği ve yara tedavisinde kullanımıyla ilgili yaptığı klinik gözlemlerden ve hayvan deneylerinden olumlu sonuçlar aldıklarını söyledi. Özellikle kapanması zor, enfeksiyon kapmış yatak yaralarına uyguladıkları bal tedavisinde, %100 başarı sağladıklarını belirten Prof. Dr. Yusoff, "Balın her türlü yaraya ve yanıklara iyi geldiğini gözlemledik" dedi.
Balın içinde doğal olarak bulunan hidrojen peroksidin, bakteri oluşumunu engellediğini ve mevcut bakterileri de öldürdüğünü ifade eden Prof. Dr. Yusoff; balın yara üzerinde durdukça salgıladığı enzimlerin de yaranın iyileşmesini sağladığını kaydetti. Bunun için mutlaka hakiki balın kullanılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Yusoff, sterilize edilen balın yaraya uygulandığını söyledi.
Balın, hastane enfeksiyonları ve antibiyotiklere karşı dirençli bakteriler üzerinde de etkili olduğunu gördüklerini söyleyen Prof. Dr.Yusoff; uzun süre yarası kapanmayan ve ölümün eşiğine gelmiş hastalara uyguladıkları bal tedavisi ile şaşırtıcı sonuçlar aldıklarını bildirdi. Prof. Dr. Yusoff, sırtında yara açtıkları 3 deney faresini, 3 hafta boyunca gözlemlediklerini, 3. hafta sonunda klinik tedavisi yapılan deney faresinin sırtındaki yaranın kapanmadığını söylüyor. Sadece sırtına bal sürülen farenin yarasının biraz kapandığını, ancak, hem ağızdan bal verilen hem de sırtına bal sürülen farenin yarasının ise diğerlerine göre ciddi oranda kapandığını söyledi.
Prof. Dr. Yusoff, Balın içindeki minerallerin, vitaminlerin, glikozun ve az miktarda bulunan bileşenlerin, yeni hücre oluşumunu desteklediğini kaydediyor.
Antibiyotik ve pahalı pansumanlarla karşılaştırıldığında; iyileşme süresini kısaltarak tedavi maliyetini düşürmesi avantajdır. Ayrıca enfeksiyon azaltarak; kolay ve ağrısız uygulanır olması, balın yara tedavisinda ilk seçenek olmasını sağlamaktadır. Sonuç olarak, bütün toplumlarda, bal,kolay bulunabilir bir besin maddesi olması sebebiyle, tercihe şayandır.
BAL: SAĞLIKLI BESLENME VE ENERJİ KAYNAĞI
Baldaki şekerler, diğer şekerler gibi değildir. Bal şekeri, doğrudan organ ve sistemler içeri
sine girerek,hazır enerji olarak kullanılırlar. Aşırı alındıklarında dahi, tamamı yakıldığından;
sakarozda olduğu gibiböbrekler üzerinde olumsuz etkileri olmaz.
Bal, bir doğal enerji kaynağıdır. Bu nedenle 1 yaşından büyük bebekler, yaşlılar, sporcular,
hasta vedüşkünlerle birlikte normal sağlıklı insanlar tarafından da severek tüketilmektedir.
Bal, iştahartırmakta, enerji sağlamakta ve hastalıklara direnç kazandırmaktadır.
Bal, sindirim olayının gerçeklesmesinde dogrudan etkili olup diger besinlerden daha iyi emilime sahiptir.
Bu nedenledir ki; gelisme bozukluklarında, hastalık ve nekahat dönemlerinde alınması oldukça yararlı olacaktır. Anne ve inek sütünde yetersiz olan demirin, bal yenmesi ile vücut için gerekli olan ihtiyacı karsılanabilmektedir. Ayrıca bal, insanların günlük gereksinimleri olan C vitaminini yeterince içermektedir.
ABD'nin Memphis Üniversitesi'nde, besin kaynaklarının sporcular üzerindeki etkilerini araştıran bilimadamları, balın sporcular için en önemli karbonhidrat kaynağı olduğunu kanıtladı. Spor yapmadan önce, bal yiyen sporcularda, gücün arttığı ve kasların çalışmasının daha iyi olduğu belirlenirken; araştırmada ayrıca, balın sporcuların kan şekerini düzenleyici etkiye sahip tek besin kaynağı olduğu da ortaya çıktı.
Besin değeri bakımından bir yemek kaşığı bal, iki tavuk yumurtasına eşdeğerdir. Balın 100 gramında 304 kalori bulunmaktadır.
Çam balı, çam özsuyundan bala geçen etkili maddeler sebebi ile akciğer ve karaciğer hastalıklarından koruyucu, nefes açıcı bir etkiye sahiptir. Solunum yolları enfeksiyonlarında kullanılmaktadır. Bronşlarda ve üst solunum yollarında antiseptik ve sinirsel depresyonlarda fizyolojik etkisi, araştırmacılar tarafından belirtilmiştir. Sarılık ve diğer karaciğer hastalıklarından korunmada çok önemlidir. Hazmı kolaydır ve uyumaya yardımcı olur.
Aysel Kargıoğlu
Kaynak: yaklasansaat.com
Daha fazla bilgi için :
Arı Irkları,Tarihi Ve Yuvaları
Balarıları: Üreme Ve Oğul Verme
Balarılarında "Haberleşme Dili"
Balarılarının "Şaşırtıcı Özellikleri"
Bal Dışındaki "Arı Ürünleri" De Şifadır





